27 Haziran 2007 Çarşamba

İyimisiniz Yoksa Mutlumusunuz ?

"Nasılsın? İyi misin?" diye sordu annem. "İyiyim" dedim;

adettendir ya...

Kisa süren telefon konusmasinin ardindan, nereden

Esinlendigini bilemedigim bir düsünce huzursuzluk verici bir saplanti

halinde saatlerime mal oldu.

Otuz yedi yasimdayim ve bu yasima kadar bir kez olsun

"Mutlu musun?" diye sormamisti.

Ne kadar düsünsem de animsayamadim. Eminim ki sormus

olsaydi hatirlardim.

"Iyi" olmakla "Mutlu" olmak arasindaki fark... Meger ne

büyükmüs.

Tut ki üç yasinda bir çocugun var. Mesai saatlerinde ona

bakabilecek bir bakici ariyorsun. Iki aday buldun. Birinci aday çok

titiz. Uyku saatleri konusunda despot, yemek zamani ve dengeli beslenme

konusunda ise bir uzman.Hijyen desen ondan sorulur.

Ikinci bakici ise sanirim biraz zipir. Zeki bir kiza

benziyor. Bebek onu daha çok sevdi. Iyi anlastilar. Hangisini tercih

ederdin?

Ilk bakiciyi seçersen çocugun saglikli olur. Temiz bir ortamda

düzenli bir hayat sürer. Dengeli beslenir, zekâ gelisimine yarari

olacak oyunlar oynar.

Iyi olur yani. Ikinci bakicida ise üsüyüp hasta olabilir. çikolata,

dondurma, cips ve benzeri abur cuburla beslenme riski söz konusudur. Eve

döndügünde çamurlara bulanmis, kum havuzunda tepinmekten giysileri

kum içinde kalmis, paçalari islak bir çocukla karsilasabilirsin.

Gün boyu çiglik çigliga kahkahalar atmaktan bitkin düsmüs yavrunu, halinin

üzerinde uyumus kalmis bulabilirsin.

Geçirdigi harika günün gülümsemesi, uykuya teslim olmus yüzündedir;

Kim bilir hangi burun üstü çakilmadan armagan alnindaki

çizikler ve son çikolatanin dudaginin kenarinda kalmis lekesi de... Bebek

mutludur.

Bir bebek söz konusu ise eminim ki çogunluk ilk bakiciyi

Tercih edecektir. Peki ya bu yaziyi okuyan sen... Mutlu musun? Iyi

misin?Ikisi birden olabilir misin? Iyi düsün ve kendine karsi dürüst ol.

Bu aralar annem, evlenmem konusunda üzerimdeki baskilarini

artirdi. Bir yigin aday bulup karsima dikiliyor. Adaylar ona göre

mükemmel. Evinin

kadini olabilecek, beni derleyip toparlayacak, hayatimi

düzene sokacak kizlar.

Tabii ki kisilikleri de aynen öyle. Hepsi öncelikle birer anne adayi.

Es degil, yoldas degil. "Keske anne olacagimiza, öncelikle bir sevgili

ve bir es olabilseydik" diyecekleri yaslarina henüz

gelememisler. O geri dönüsü

olmayan zamana...

Anneme rest çektim. Mutlulugu seçiyorum. Açliktan

ölmeyecek kadar yiyecegim.

Canim istediginde uyuyacagim. Ertesi gün is yerimde

uykusuzluktan geberecegim. Parasiz kaldigimda raki veya bira yerine ucuz sarap

içecegim.

Hayatimla ilgili hiçbir plan yapmayacagim. Hafta sonlarimda ve

tatillerimde sadece olmak istedigim yerde olacagim.

ïcugumu ikinci bakiciya verecegim ve tekil sahis kipiyle

kurdugum tüm bu cümleleri çogul yapabilecek kadina elimi uzatacagim.

Iktisat teorisi: Ders 1, yas 35: Sermaye belirsizliginde,

günlük kâr esasina dayali ticari yöntemler geçerlilik kazanir.

íürden daha belirsiz bir sermaye var midir?

O halde: Bu gün, yarindan arttirdigimla yetinmeyecegim;

yarina, bugünden arttirdigimi birakacagim.

Sorumsuz oldugumu düsünenlerle musalla tasinda dalgami

geçecegim :

"Nasilsin? Iyi misin?"

"Iyiligin ölçütü soruyu sorana göre degisir. Sana göre iyi degilim anne

ama mutluyum."

PEKİ YA SİZ?


alıntıdır.

RENKLERİN ETKİLERİ

Renklerin insan davranışını ve psikolojisini önemli ölçüde etkilediği bugün kesinleşmiştir. Kanada´da bir okulda yapılan deneyde, odaların renk ve ışık düzenlerinin değiştirilmesi ile bazı öğrencilerin zeka düzeylerinin ve disiplin sorunlarının olumlu biçimde etkilendiği tespit edilmiştir. Ancak insan gözünün ışık ve rengi algılayan ağ tabakasının görme sinirleri vasıtasıyla bunu beyne ilettikten sonra beyinde nasıl fizyolojik etkiler yarattığını renkbilimciler henüz açıklayamıyor.

Aslında gözümüze gelen görüntü iki çeşit görme hücresi aracılığı ile taranır. Silindir veya çomak şeklinde olanlar ışığı, koni şeklinde olanlar ise rengi algılar. Gözümüzde 7 milyon konik ve 100 milyon kadar silindirik hücre vardır.

Renge duyarlı konik hücreler ağ tabakasının ortasında, ışığa duyarlı silindirik hücreler ise kenarında daha yoğundur. Bu nedenle gece gökyüzünde gözümüzün kenarından gördüğümüz bir yıldızı, ona doğrudan bakınca göremeyiz. Çünkü burada ışığa hassas silindirik hücreler daha az olduğundan görüntü kaybolur. Aynı şekilde gözümüzün kenarıyla baktığımız şekillerde renkler kaybolur.

Yapılan deneylerde, pembe renge bakan kişilerin rahatladıkları, kırmızı, turuncu ve sarı gibi sıcak renklere bakanlarda tansiyonun yükseldiği, nabzın ve solunumun hızlandığı, terlemenin çoğaldığı, mavi rengin ise tam tersi etki yarattığı belirlenmiştir.

Araştırmalar insanların en çok mavi rengi sevdiklerini, bunu kırmızı ve yeşilin takip ettiğini göstermektedir. Erkekler yeşil, deniz mavisi, turuncu ve koyu mor renkleri tercih ederken, kadınlar firuze yeşili, açık mavi, pembe gibi açık-uçuk renkleri, çocuklar ise mavi, kırmızı, yeşil, sarı ve turuncu gibi canlı renkleri daha çok sevmektedirler.

Bir binada sarı renge boyanmış bir tavan, odayı daha yüksek, sarı renkli duvarlar ise daha geniş gösterir. Kliniklerin sıcak renklere boyanması, beyaz rengin hastalarda yarattığı hüzün duygusunu azaltır. Ayaküstü hazır yiyecek satan dükkanların duvarları iştah açtıran portakal rengine boyanırken yarış arabalarında kırmızı veya turuncu-sarı renkler tercih edilir. Aslında bir renk olmayan, daha doğrusu renksizlik olan siyah da makam araçlarının klasik rengidir.

Kırmızı renk kan rengidir, asırlar boyu tehlikenin ve tahribatın simgesi olmuştur. Trafik ışıklarında ´dur´ sinyali olarak kullanılmasının nedeni de budur. Ameliyathanelerde, bulaşan kan rengini belli etmeyeceği için mantıken kırmızı giysi kullanılması gerekirken, teskin edici mavi ve yeşil renkler tercih edilir.


Kahverengi

Cansas Üniversitesi sanat müzesinde bir araştırma için halının altını elektronik bir sistemle donatmışlar, duvar rengini beyaz ve kahverengi olarak değişebilir yapmışlar. Arka fon beyaz kullanıldığında, insanlar müzede yavaş hareket etmiş, daha uzun süre kalıp, daha fazla alanda dolaşmışlar. Arka fon kahverengiye döndüğünde ise, insanlar müzede çok daha hızlı hareket edip, daha az alanda dolaşmış ve müzeyi çok daha kısa sürede terketmişler. O yüzden dünyadaki fast-food restorantların hepsinin sandalyeleri ve masaları Kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi-şampanya-pembe karışımıdır. Hiç bir fast-foodcunun duvarını beyaz göremezsiniz.

Londra´daki Mc Donalds´tan, Amerika´dakine kadar duvar resimlerinin hep kahverengi olduğunu görürsünüz. "Çabuk yiyin! Çabuk gidin!"

Büronuzda kahverengi mobilyalar kullanmayın! (Çalışanlar uzun kalsın istiyorsanız). Kahverengi aynı zamanda teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edilir. Gazetecilere tavsiye edilecek bir renktir. Karşınızdakinin kendisini resmiyetten uzak daha rahat hissetmesini ve açılmasını sağlar. Örneğin tüm ünlüleri rahatlıkla konuşturmasıyla tanınan, ünlü televizyoncu Larry King, televizyonda her seferinde kahverengi kravatlar ve ceketler giyer.

40´lı yıllardan bu yana Avustralya´da kahverengi üç parça takım elbise üretilmiyor. Batılılar, "You blend in people" diyorlar. Kahverengi toprak rengidir ve diğer insanların arasında kaybolup gidersiniz. İş görüşmelerinde, profesyonel toplantılarda sakın kahverengi giymeyin.

Kırmızı

Kırmızı iştahı açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının hepsinin logosunun kırmızı olduğunu hayretle farkedeceksiniz; Coca Cola, Pizza Hut, TGI Frıday´s, Mc Donald´s, Ülker, Burger King, Lay´s,... bu listeyi binlere çıkarabilirsiniz.

Kırmızı tansiyonu yükseltir ve kan akışını hızlandırır. O yüzden gençliğe hitap ürünler de logo ve ürünlerinde kırmızıyı tercih ederler. Levi´s, Le coq Sportif, The Little Big, Nike, Puma sizin ve sizin ekleyeceğiniz yüzlercesi. Spor arabalarda da ateş, adrenalin gençlik simgesi kırmızı tercih edilir.

Ford erkekler için ürettiği Mustang´i, içinde sarı tonlar olan bir kırmızıyla satarken, kadınların tercih ettiği Probe´ta mavi ton kullandığı bir kırmızıyı kullanıyor. Çünkü kendine süveter alan kadınların en az yarısının maviyi tercih ettiği biliniyor.

İnsanlar kırmızı fonlu mekânlarda zaman kavramını kaybetmeye başlıyorlar ve uykusuzluk yaratabiliyor. Bu yüzden tüm gece kulübü, bar türü yerlerde kırmızı fonlar kullanılır. Zamanı unutun! İştahınız açılsın daha çok için! Uykusuz kalın!

Kırmızı doğa içinde en dikkat çekici renklerden birisi olmasına rağmen, yakından kolaylıkla farkedilebilirken, uzaktan daha zor ayırdedilmektedir. O yüzden batıda gökdelenlerin ve yüksek noktaların üzerindeki uçaklar için konulan uyarı ışıkları maviye çevirmişken bu bilgiden yoksun biz, hala ısrarla kırmızı işaret ışıkları kullanmaktayız. Oysa kırmızı uzaktan dikkati çekmez.

Polis otolarının üzerindeki ışıkların yarısı mavi, yarısı kırmızıdır. Bunun nedeni de lambanın kırmızı sayesinde yakından, mavi sayesinde de uzaktan farkedilebilmesidir.

Yeşil

Kasaplar, dükkânlarında kırmızıyı kullanırken, yeşili hiç kullanmazlar. Yeşil vejeteryanlığı temsil eder. Yeşil belki de doğanın kendisidir. Yeşil güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten birisidir. Yatak odası için de rahatlatıcı bir renktir. Yaratıcılığı körükler.

Batıda büyük otellerin mutfaklarında, duvar renginin ahçıların yaratıcılığını artırmak için yeşile boyanmaktadır. Hastaneler de logo ve iç dizaynlarında yeşili tercih ederler. Çünkü rahatlatıcı ve sakinleştiricidir. Tabiatı en çok hatırlatan renktir. Yeşil alanlarda insanların daha az mide ağrısı çektikleri tespit edilmiş. Sakız paketlerinde ve sebze satılan yerlerde de yeşil en tercih edilen renktir.

Renklerin gözdeki kimi sinir hücrelerini kısa süreli öldürdüğünü gözlemişler.(Burada öldürmeden kastedilen yok etme değil, kısa süreli devre dışı bırakma). Renkler, bakıldığında bu iki tür hücreden birini öldürüyorlar. Kimi renklerin ise bu iki tür hücreyi birden öldürdüğü görülmüş. Yeşil bunlardan bir tanesi. Yeşil uzun süreli bakıldığında gözdeki iki hücreyi birden öldürüyor ve başka tarafa baktığınızda diğer renkleri algılama şansınız yok oluyor. O yüzden yeşil rengin araba göstergelerinde pek kullanılması tavsiye edilmez.(VW Polo, Renault Broadway yeşil göstergelere birer örnek olabilir.) Gece göstergeye baktıktan hemen sonra gözünüzü yola çevirdiğinizde kısa bir süre farklı renkleri algılayamazsınız. Karşıdan gelen farların geçtikten sonra bir süre görmeyle ilgili zorluk çekmemiz de buna bağlanabilir. Bir bilimsel araştırmaya göre insan gözünün mavi ile yeşile uzun süre bakamadığı sonucu ortaya çıkmıştır.

Siyah

Siyah, gücü ve tutkuyu temsil eder. Hırsın da bir ifadesidir. İş görüşmelerinde sorarlar: "Şirketimiz işe başladığınızda size bir araba verecek, ne rengi tercih edersiniz?" ´Siyah´ cevabını verirseniz şirket hırslı yükselmeyi isteyen bir eleman geliyor diye düşünür.

Bizde ve batıda siyah matemi simgelerken, Japonya´da mutluluğun simgesidir. Fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırır. Işığı yok eder. Siyah konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girer ve öyle düşünürmüş.

Mavi

Sigmund Freud Maviyi okyanussal, sakin diye niteler. Faber Birren ise tansiyonu düşürdüğünü söyler. Araplar ise mavi taşların, firuzenin kanın akışını yavaşlattığına inanırlar. Nazar boncuğu o yüzden mavi taşlıdır. Sakinleştirici bir renktir, Batı´da bu sakinleştirici etkisi yüzünden intiharları azaltmak için köprü korkuluklarını maviye boyarlar.

Amerika´da bir ilkokulun duvarlarını beyaz ve portakal renginden, maviye çevirmişler, çocukların notlarının yükseldiğini ve yaramazlıklarının azaldığını tespit etmişler. Mavi ve özelikle lacivert kozmik bir renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırır. O yüzden dünyadaki firmaların yarısından fazlası logolarında maviyi kullanırlar.

Hilton, amblemini sonradan lâciverde çevirirken, insanların kafasında daha büyük bir kuruluş imajı oluşturacağını biliyordu. Aynı şekilde Bili Clinton Büyük Jüri´ye ifade vermesinden önce mavi kravat takarak daha inandırıcı olacağı yönünde danışmanlarınca uyarılmıştır.

Bankaların logolarında ve imaj oluşturmada en çok kullandıkları iki renk mavi ve yeşildir. Maviyle büyüklüklerini, yeşille güvenilirliklerini vurgularlar. Yeşil ve mavi sağlamlığın habercisidir.

Mavi, yeme içgüdüsünü azaltan bir renk. O yüzden bu fast-food zincirleri içeride mavi hiçbir şey kullanmazlar. Tüm diyet ürünler mavi yazı ve logo kullanırlar. Süt ve süt ürünleri de sağlıklı şişmanlatıcı olmadıklarını anlatmak için maviyi ve yeşili tercih ederler.

Marie Clarie dergisi de yaptığı bir araştırmada ilginç bir şekilde mavi basılan kapaklarının en çok satan sayılar olduğunu tespit etmiş. Mavinin en önemli özelliklerinden birisi de çok uzaklardan farkedilebilmesidir.

Portakal Rengi

Portakal rengi, çabuk dikkat çeker. Eğer bir ürün ve markada ise bu ürün herkes için imajını verirsiniz. İnsanlar o kapıdan içeri rahat girebileceklerini hissederler. Portakal rengi bulunduğu grubu sayıca çok gösterir.

1974 dünya kupasında Hollanda milli takımının başında olan Ernst Happell "Bu turuncu formalarla biz sahada rakip takımdan daha fazla sayıda görünüyoruz" demişti. Gerçekten de bayraklarında turuncu renk olmamasına rağmen, kraliyet rengi olduğu için hep portakal rengi formalarıyla sahaya çıkarlar ve televizyon görüntülerinde daha kalabalık görünürler.

Gri

Gri, gözün en rahat ayırdığı algıladığı renklerden biridir. Diplomatik ve ağır bir renktir ama hareketsizliği, yavaşlığı ve ciddiyeti temsil eder. Silahlı Kuvvetlerde her yeri griye boyarız. Kapılar, kaloriferler; Devlette de her şey gridir. Puslu belirsiz bir hava gibi yaratıcılığı öldürdüğü öne sürülür.

Bronz

Bronz, genelinde negatif bir etki yaratır. Tepki almak istediğinizde işe yarar, içki reklamlarında belki biraz da içki rengi ile benzeşmesinden kullanılır. Kimi bankaların yazı karakterlerinde altın-bronz karışımı bir şekil ve rengi kullandığını görürsünüz. Daha çok altın ve parayı çağrıştırır çünkü.

Mor

Mor, nevrotik duyguları açığa çıkardığı, insanları bilinç altında korkuttuğu tespit edilen bir renk. Birçok intihar vakasında insanların tüm eşyalarının mor olduğu gözlenmiştir.

Pembe

Pembe giyenlere, hizmetlerinden dolayı ödeme yaparken kendimizi daha rahat hissettiğimizi tespit etmişler. İngiltere´de Boots ve Marks & Spencer (orada gıda da satıyor) mağazalarında tüm tezgahtarlar pembe gömlek giymektedirler.

Bir grup deneğe çeşitli renklerdeki kurabiye kutularını gösterip, "Sizce en iyi kurabiyeler hangisinde?" sorusu sorulduğunda çoğunluğun pembe kutuda en lezzetli kurabiyelerin olduğunu düşündükleri görülmüş. O yüzden çikolata ve kurabiye kutuları pembe-eflatun arası bir renkte seçilir.

Sarı

Sarı geçiciliğin ve dikkati çekiciliğin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğunu bilsinler diye. Araba kiralama firmaları logolarında hep sarıyı kullanırlar.

O yüzden dünyada hiçbir banka ambleminde, bildiğimiz sarıyı kullanmaz. (Portakal ve bronz ya da bakır kimi zaman yer alabilir.) Paranın geçici değil, kalıcı olmasını isterler. "Parayı yatırın ve unutun lütfen" demenin bir yoludur bu. Ülkemizde (belkide tüm dünyada) sarı rengi kullanan tek banka Vakıfbank´tır.

Sembolizmde sarı; geçiciliği, ölümü hatırlatır. sarı odalarda çocukların daha çok ağladığı, büyüklerin daha sinirli oldukları tespit edilmiş. İlginçtir bir çok hayvan öfkesini göstermek için kırmızıdan çok sarıyı kullanır. Sinirlendiklerinde renkleri sarıya dönüşür. En az pigmentle yaratılan renk olduğu için tabiatta en çok rastlanan renklerden biridir.

Beyaz

Beyaz istikrarı, devamlılığı ve temizliği simgeler. Beyaz elbiseler sizin temiz olduğunuz imajını verir. İş görüşmelerinde beyaz giymeniz "yavaş ama kalıcı, devamlı bir personel" izlenimi verecektir.

Ahmet Şerif İzgören'den alıntıdır

KİŞİSEL MÜKEMMELLİK ANDI

Ben dünyaya geldiğim genetik yapıyla yaşamımı oluşturan tüm deneyimlerin bir toplamıyım.

Bu deneyimlerimin bazıları iyi , bazıları kötü , ama hepsi benimdi.

Şu anda , olmayı hakettiğim kişiyim.

Yaşamım , konumum ve çevrem olan etkim , yaptığım seçimlerin bir yansımasıdır.

Eğer tümüyle olabileceğim kişi değilsem , bu , daha yükseğe ulaşmayı seçmediğim içindir.

Değiştiremeyeceğim geçmişte yaşamamaya ya da garantileyemeyeceğim geleceği bekleyerek zaman yitirmemeye ve - tüm sahip olduğum şey olan - ŞİMDİ'nin gerçekliğinde yaşamaya kararlıyım.

Her şeyi beceremeyebilirim , ama bazı şeyleri yapabilirim.

Elbette herşeyi iyi yapamayabilirim , ama bazı şeyleri pekala iyi becerebilirim.

Kazanacağımı garanti edemem , ama şunun için söz verebilirim :

Kaybetmenin yaşamımda bir alışkanlık haline gelmesine izin vermeyeceğim ve eğer kaybedersem , bu , yürekliliğimi kaybetmek anlamına gelmeyecek.

Böylece yaşamı dimdik ve yüreklilikle karşılayacak , onu tüm benliğimle duyumsayacak , büyük düşünecek ve tüm varlığımla çabalayacağım.

Başaracaklarım belki insanlık tarihinin yönünü değiştirmeyecek , ama girişimlerim kendi yazgımı değiştirecek.

Kendimi bu sözü gerçeğe dönüştürmeye adıyorum.


John COMPERE

Herkes bu andı anlamalıdır.Ben uzun zamandır iş adamı olma yolunda sürekli çaba harcıyorum.Ama asla vazgeçmedim, Kaybettiğimde oldu ama asla vazgeçmedim geçmem bunu iyi anlamak gerekir.

İSTEDİĞİNİZ HERŞEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİRSİNİZ!

Istediginiz herseyi gerçeklestirebilirsiniz.

Evet, size garanti veriyorum ki yasaminizda istediginiz herseyi gerçeklestirebilirsiniz. Sizi bundan hiç bir kişi, koşul ve ortam alıkoyamaz. Nasıl mı? Yaşamla birlikte herşeyi zorlaştıranlar, karamsarlar, buna hemen tepki verecekler ama size yasamınızda herseyi başarabileceginiz bir formül verecegim, siz bunu uygulayın daha sonra bana bunun çalışıp çalışmadığını anlatırsınız. Bu daha önce başarılı olmuş insanlar tarafından kullanıldı, halen başarılı olmak isteyenler tarafından kullanıyorlar. Bu inanılması gereken bir şey degil uygulanması gereken bir yoldur. Yapın kazanacaksınız, istediginiz herşey yerine gelecek, ne istiyorsanız ona sahip olacaksınız.

Birinci adım: Siz tam olarak ne istiyorsunuz? Nedir istediğiniz? Bir kagit kalem alın ve istediklerinizi yazın. Zihninizde tamamıyla netlesmeli istediğiniz şey, hiç bir süphe kalmamali. "Ben tam olarak ne istiyorum" diye sorun kendinize ve cevabi hızla verip çıkmayın işin içinden, bırakın cevap kendisini koysun ortaya. Amaçlarınızı en geniş sekilde yazın.

İkinci adım: İnançlarınızı oluşturun. İsteklerinizi destekleyen inançlar oluşturun, aynı zamanda da bu amaçlarınıza karşı olan eski inançlarınızı temizleyip atin. Örnegin başarılı bir iş kurmak amacında oldugunuzu varsayalım, bununla birlikte para ve zenginliğin kötü olduguna dair inançlariniz varsa basarılı olmanız mümkün değildir, ne kadar uğraşsanızda bu olumsuz inançlar sizin yükselmenizi engelleyecektir.

Biliçaltınızı sizi destekleyen inançlarla doldurun. İsteginizin gerçekleşmiş oldugunu düşünün, bunun coşkusu ve hissiyle titreyin. Hayalinizde basarıyı canlı resimlerle görün, sesleri duyun, kokuları alın, tamamıyla hissedin herşeyi.

Üçüncü adım: Esnek olun ve kendinizi geliştirmeyi sürdürün. Basarılı bir iş kurmak amacındaysanız, örneğin bilgisayar teknikleri üzerine bir iş kurdugunuzu varsayalım; bu alanda ki gelişmeleri iyi takip etmeli, pazarda neler olup bittigini bilmeli, konuyla ilgili insanlarla tanışıp çevre edinmeli ve gerekiyorsa ani değişikliklere hazır olmalısınız. Piyasa kötü diye kendinizi piyasaya degil, piyasayi kendinize uyduracak girisimleri hızla bulup hayata koyacak esneklige sahip olmanız gerekiyor. Yaşamda esnek olmayan herşey kırılır. Esneklik başarinin yarısıdır.

Diğer önemli nokta da kendinizi geliştirmeyi bırakmamanız. Zavallı kafası taşıyan birinin büyük bir sanatçı, büyük bir iş adamı, büyük müzisyen, büyük bir yazar olabilmesi mümkün mü? Herşey zihinde başlar. Olmasını istediginiz şey ilk önce zihninizde olmalıdır. Zihninizi değiştirdiginizde hayatınız da değişir. O halde amaçlarınıza yönelik bir zihne sahip olmalı, yaşamdan her gün bir şey ögrenmeyi bırakmamalısınız.

"Hep istiyorum ama hiç bir şey oldugu yok" diyen bir çok insan biliyorum. Ve onlarla biraz konuşupta bir kaç soru sordugumda ne istediklerini gerçekten bilmediklerini görüyorum. Ardından buna kendileri de saşırıyorlar. Gerçekten bu zamana kadar başardıgınız hersey zihninizde şüphe etmeyecek sekilde inandıgınız ve başaracağınız dan emin olup gerçekten istediğiniz şeylerdir. Sizin inanmadıgınız bir seyi başardıgınız oldumu?

Ne istediğini bilmek başarının ilk adımıdır. Siz bu yaşamdan ne istiyorsunuz?

Oyuncular yaşamda ne istedigini bilen ve ne yapıyorsa bilinçli yapan, başarıyı şimdiden yaşayan bireylerdir.

Seyirciler yaşamdan ne istediklerini bilmeyen, (ki bunun için seyirci kalmaktadırlar) kararsızlık içinde bir oyana bir buyana sallanan, günlerini böyle geçiren, umutsuzluk ve karamsarlık yayan bireylerdir. Herkes, "ben yaşamdan ne istiyorum" sorusunu sorarak ve ne istedigini tespit edip harekete geçerek hemen oyunculaşabilir.

Şimdi bu son cümleyi yazarken bir mektupta anlattıgım bir karsılaştırma geldi aklıma. Onu burada sizinle de paylaşmak istiyorum:

Muhakkak rastlamışsındır: Bakkala küçük bir çocuk girer, bakkal amca ona ne istediğini sorar. Çocuk utanır, sıkılır, raflarda çikolatalara, gofretlere bakar ama bir türlü bilemez ne istedigini. Bakkal amca saymaya baslar neler verebileceğini. O kararsızdır. Bakkal amca saymaktan sıkılır, oflamaya baslar.

Bir bakkal amcadır yasam. Biz ondan ne istiyorsak onu verir bize. Aslında bu zamana kadar iyi ya da kötü ne yaşamışsak hepsi bakkal amcadan istediklerimiz dir. O halde ondan iyi şeyler istemek olmalı işimiz.

Siz ne istiyorsunuz? Bu bakkal amcada aklınıza gelebilecek hersey var. İyi de var, kötüde, mutlulukta var acı da, zevk de var hüzünde,

sevgi de var güzellikte; hadi seçin bakalim.

Ne versin size bakkal amcanız?

AKIL DİYETİ İLE BEYNİNİZİ COŞTURUN!

Yaşam koşuşturması içinde öyle günler, öyle olaylar yaşıyor veya şahit oluyoruz ki "Tanrım aklımı koru" demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Bir başka açıdan bakarsak, içinde olduğumuz yoğunluk, günü yakalama veya günün önüne geçme telaşı aynı anda birçok iş yapmamıza, onlarca konuyu, ismi aklımızda tutmamıza sebep oluyor. Durum böyle olunca da "Aman oraya da yetişeyim, buraya da yetişeyim, şunu da yapayım, buna da yardım edeyim" derken bedenimiz kadar kafamız da yoruluyor. Haliyle de unutkanlıklar başlıyor.

Biriyle karşılaşıp adını hatırlamadığımız, yerimizden kalkıp ne yapacağımızı unutup geri döndüğümüz, telefonu çevirip karşı tarafın numarası çalarken kimi aradığımızı unuttuğumuz çok oluyor. Bunlar yine zararsız unutkanlıklar. İşin bir de dalgınlığa varan kısmı oluyor ki bunlar bazen sağlığımıza, hayatımıza veya maddi durumumuza zarar verecek durumları yaratabiliyor. Stresin üzerimizdeki etkisi ise hep ayrı.

Tüm bu sebeplerden dolayı fiziksel sağlığımıza dikkat ettiğimiz kadar akıl sağlığımıza da önem vermeli, sağlıklı kalabilmek için çaba sarfetmeliyiz.
Bu konu özellikle de son zamanlarda Amerika''''nın gündeminde. Amerikalılar mucize "akıl diyeti"yle ilgili konuşuyorlar ve konu hakkında çıkan yazıları okuyorlar. Bilimadamları yeni bir diyet geliştirmiş. Ancak bu diyet bilinen diğer diyet türleri gibi kilo verdirmeye yönelik değil. Geliştirilen diyetle insanların akıl sağlığını, psikolojilerini düzenlemek amaçlanıyor.

Geçtiğimiz sene Amerika''''nın ünlü Newsweek Dergisi yayımladığı "Akıl Diyeti" ile beyin için gerekli olan gıdaları açıklamış. Amerikalı bilimadamları, akıl hastalıkları ve özellikle depresyona karşı koruma sağlayabilen son derece basit bir diyet hazırlamışlar.

Araştırmalar ve tesadüfler sonucu keşfedilen bu diyet, şimdi medya dünyasının favorisi olan "kilo verme, form koruma, yaza hazırlanma" diyetlerini bile sollayarak gündemin bir numaralı konusu olmuş.

Bilimadamları zaten "Her şey kafada başlar" sloganıyla "akıl sağlığımızı koruyalım" diyetinin kilo sorunlarına da çözüm olabileceğini savunuyorlar. Kendi tanımlamalarıyla "Psikiyatrik rejim" de dedikleri akıl diyeti beyne iyi gelen gıdalardan oluşan bir diyet. Beyni güçlendiren, strese karşı dirençli hale getiren, ileride ortaya çıkabilecek depresyon, manik-depresyon, doğum sonrası depresyon, intihar eğilimi gibi rahatsızlıkları bile önleyebilen bir diyet. Üstelik çok kolay.

Listedeki gıdalardan, birini bir gün, diğerini bir başka gün, gönlünüzce tüketmeniz yeterli.

Akıl diyetinde iki önemli gıda temel alınıyor. Biri balık, özellikle somon balığı, diğeri de ceviz. Diyetteki yan gıdalar yumurta, ıspanak, buğday ve balık yağı... Diyet her gün biraz ceviz atıştırmayı öğütlüyor. Ya da bir gün ceviz, ikinci gün bir yumurta, üçüncü gün somonbalığı, dördüncü gün ıspanak. Bu gıdaların hepsinin Omega-3 adı verilen bir madde içerdiğini açıklayan uzmanlar, bu gıdaların beyin fonksiyonlarını düzenlemeye yaradığını belirtiyorlar.

Psikiyatri uzmanı ve Harvard Üniversitesi''''nde öğretim görevlisi Andrew Stoll beynin, yüzde 60 yağdan oluşan bir organ olduğunu ve doğru düzgün çalışması için Omega-3 yağ asitlerine ihtiyaç duyduğunu, oysa son yıllarda" form korumak uğruna insanlar balığın bile yağsız olanını seçtiğini hatırlatıyor. İnsanlar vücut güzelliği için, aslında hiç bilmeden beyin sağlığını riske attılar" diye uyarıyor. Dahası zayıflamak için yapılan diyetlerin beyni riske attığı gibi, kalp sağlığı için de sorun yarattığını yazıyor.

Araştırmacı doktorun açıklamalarında Omega-3 denilen maddenin, herkes için önemli ama anne adayları ve yeni doğmuş bebekler için daha da önemli olduğunu yazıyor. Ceninlerin genellikle beyin geliştirmek için anneden bol bol Omega-3 çektiklerini, eğer anne adayı zaten yetersiz Omega-3 alıyorsa, doğum sonrası depresyona girmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiyorlar.

15 gram cevizde 1.02 gram Omega-3 bulunuyor. Bir kupa cinsi bardağa sığacak kadar ıspanak ise 0.5 gram içeriyor. Bir köy yumurtasında ise 0.17 gram var. Hepsini bir günde tüketmeye gerek yok. Bunların kanıtlanmış bir faydası daha var. Kalbinizi de, beyninize de formda tutuyor. Bu ikisi formdaysa, kilo sorununuz da ortadan kalkıyor.

Kaynak : www.dunyagazetesi.com.tr

BEYİN ÇALIŞTIRMAK İÇİN HAYAL KURMAK ŞART!

Ege Üniversitesi Temel Tıp Bilimleri Fizyolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurselen Toygar, ’genetik.com’a, beynimizi daha fazla çalıştırmak için neler yapılabileceğimiz konusunda şu bilgileri veriyor: "Her gün gittiğiniz yolu, sabah uyandığınız müziği, oda ve büronuzun düzenini, birtakım rutin olarak yaptığınız şeyleri değiştirerek, beyninizi şaşırtın. Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale getirirsek, 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz. Beynin emir vermeden çalışmıyor. Sürekli aynı yönde yapılan şeyler, beyni tembelleştiriyor. Beyinden daha fazla yararlanmak için, birtakım pratik yöntemlerin uygulanması gerekiyor. Hayal gücüyle, beyni çalıştırmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe adım adım ulaşma yollarını hayal ederek ve daima pozitif düşünerek, buna ulaşabiliriz. Hayal kurmak, beynin çalışmasına katkı sağlıyor. "En büyük mucitler en çok hayal kuranlardır" sözü bu anlamda söylenmiştir. Bilgi ve belleğin oluşumu, gelişmesi ve olgunlaşması için hayal kurulmalıdır. Her gün gittiğimiz yolu, sabahları müzikle uyanıyorsak onu, oda ve büromuzun düzenini, izlediğimiz televizyonun yerini, çocuklarımızla yemek yediğimiz masadaki yerimizi arada bir değiştirebiliriz. Bu, beynimizi kalıplardan kurtarır. Beyinler paraşüt gibidir, açılmadıkça çalışmaz.

BEYİN HÜCRELERİ ARTAR MI?
Son 4-5 yıla kadar, ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin oluşmadığı savunuluyordu. Bugün bu görüş değişti ve beyin hücrelerinin artabileceği anlaşıldı. Beyin hücrelerinin artması, beynin daha verimli kullanılmasını sağlar. Her insanda milyarlarca adet bulunan beyin hücrelerinin, her gün ortalama 10 bini ölüyor.Beyin fonksiyonları 18-23 yaşlarında artar, 40 yaşından sonraysa hızla azalır. Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65-70 yaşına kadar ölen hücrelerin sayısı toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabiliyor. Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Ama takviye olurken o hücreler, "Ben beyin hücresi olayım" demiyor. Bizim, (kök hücreler) dediğimiz hücreler var. Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zayıflama oluşuyor. Eğer beyin hücrelerimizi çalıştırırsak, beyin aktivitemizi sağlıklı olarak koruyabiliriz. "

Kaynak : Genetik.com

3 Haziran 2007 Pazar

Küçükken yanlış bilgiğimiz ve sonradan çok güldüğümüz bazı şeyler...

Bi kaç yerden aldım birazda benim var katkım..

1 ) ben küçükken arabaların egzostundan çıkan dumanın itmesiyle yürüdüğünü sanırdım.. uzay mekiği gibi yani :)))

2 ) ilk okuldayken bizim müdür odasının yanında Atatürk panosu vardı ve kocaman bir izindeyiz yazılı şerit vardı. tabi biz bu yazıya tatildeyiz anlamı yükledik yıllarca :)))

3 ) Cüneyt Arkın ismini Cüney Tarkın, Tarık Akan 'ı ise Tarı Kakan sanırdım.

4 ) ben küçükken kamyonların yedek tekerlekleri hani yukarda durur ya; işte onları ağarlık bindiğinde normal tekerlek görevi görsün diye destek amaçlı koyduklarını düşünürdüm :)))

5 ) "R" harfini söyleyememenin çocukluktan değil de bana özgü olduğunu sanardım:)asla söyleyemem sanırdım...abimlerin dalga geçmesine maruz kalırdım,söyleyebilmek için hep aynanın karşısına geçip dilimi döndürmeye uğraşırdım:)
bir defasında
-AYI göydüm Ayı göydüm
abim ise; -
- hangi AYI yı gördün?
-uçan AYI göydüm:)

6 ) Ben ve kardeşim küçükken hep çöpçülere özenirdik. "Ne güzel tüm gün arabayla geziyorlar " diye düşünürdük. Kardeşim çöpçü olmaya karar vermişti o zamanlar :))

7 ) bende küçükken iki iş yapma kararı almıştım kendi kendime:) birisi bir sürü çikolata,bisküvilerin sahibi olan bakkal amcaya özentimden geliyordu:) soranlara sabahları bakkal olcam,öğlenleri öğretmen olcam derdim:)

8 ) küçükken ''Susam Sokagı''ndaki Edi ile Büdü'nün gercek oldugunu sanırdım

9) Cem Yılmaz'ın kulakları çınlasın,değil mi? Hatta bunun devamı da var,Madonna ile Maradona'yı kardeş sanması gibi.

10 ) ben en zaman bir arabaya binsem geri gitmek için sadece geriye bakmanın yeterli olduğunu düşünürdüm

11 ) Televizyonda gördüğüm insanların kağıttan kuklalar olduğunu ve karagöz oyunu gibi oynatıldıklarını düşünürdüm ( gazeteye de o resimlerin kesilip yapıştırıldıklarını düşünerek düşüncemi desteklerdim) :)))

12 ) Ben kücükken meleklerin bulutlari sirkeledikleri icin kar yagdigini saniyordum.. Sadece kisin temizlik yapiyorlardi demekki :)

13 ) Ben küçükken naylon faturanın gerçekten naylondan olduğu için yasal olmadığını sanırdım. ama ne yazıkki tek değildim bir kaç arkadaşımda öyle düşünüyordu. :))(ben deniz)
14 ) benimki son derece rezil. bazı insanların burnunda et vardır biliyorsunuz ki. dayım olacak hödük insan, bana daha 7 yaşımdayken, insanların burnunda et varsa ameliyat olacağını, oradaki eti alıp onun yerine patates!!!! konacağını sölemişti. bu şekilde 2 yıl idare ettim. babam burun ameliyatı olunca gerçekleri öğrenmiş ve şok olmuştum
15 )bebeğin yedidiğimiz etlerin midemizde birleşmesiyle olustuğu sanıyodum arkadaslarıma bile anlatıp inandırmıstım

Ich Sertaç


Evveeett,
Arkadaşlar sonunda bloguma başlayabildim.Beraber çok güzel vakitler geçireceğiz.Güleceğiz, gazlanacağızz(ver çoşkuyu .. ver çoşkuyuuuu), salyalar saça saça patrick misali üç dişimizi öne çıkatıp gülümseyeceğiz.
Yazılım konusunda size bilgi vermek isterdim ama bırakmak üzereyim ne yazıkki.


Öss denen o naylet sınav sisteminde yararlı olan bazı siteleride burda yayınlıycam kısmetse.Herkesi bekliyom. Arkadaşlarınıza haber verin blogumu.Gülmek onlarında hakkı demi amaaa. Komik videolar ve picturesları yayınlıycam her gün ölmezsem yeni resimler ve videolar koymaya çalışcam.


Hadi işlah hayırlı olması dileğiyle.. Görüşürüz..


Syn Sertaç Star :)